Aslında bizler aklı ile kalbi birlikte
kullanamamanın sıkıntısını çekiyoruz. Akıl ile duygu melekelerinin
birleştirilip olayları öylece değerlendirme zannedildiği kadar kolay bir iş
değildir. Ya Mevlana gibi,'' aşkın olduğu yerde akıl, çamura saplanmış eşek
gibidir'' deyip aklı bir kenara atacağız ya da tamamen duyguyu bir kenara atıp
aklı rehber kabul edip yolumuzu öylece aydınlatmaya çalışacağız. Veyahut bu iki
seçeneğin dışında olan akıl ile duygunun birlikte kullanımını, biri diğerini
geçmeyecek şekilde, kullanacağız. İşte burası Yusuf el kardavi'nin de dediği
ayakların kaydığı yerdir. Bu felsefi tartışmanın şu boyutu da unutulmamalı;
duygu ve aklın çatışması hakikati. Evet, aklın doğru dediğine çoğu zaman duygu
melekemize zor ve ağır gelir. Duygu melekemizin kabul/ doğru ettiğine de
aklımız çoğu zaman karşı çıkar. Evet, burada her ikisi bir çatışma
durumundadır. Burada da böylece bir tercihe zorlanmış oluyoruz. Aklın doğru
dediğini mi yoksa duygumuzun doğru kabul ettiğini mi kabul edeceğiz.
Aslında bizim dini konulardaki tartışmalarımız
da yukarıda anlattığımız durumdan azade değildir. Çünkü dini konuların bazıları
gerçekten aklın hakemliğinde çözülecek konular değildir. Şöyle ki; Peygamber
Muhammed'in(s.a.s) Miraç’a çıkması olayı aklen kabul etmek mümkün değildir. Böyle
bir durumda biz ne yapacağız? Evet, burada vereceğimiz cevap önümüzü açmaya ve
yöntemimizi belirleyecektir. Böyle bir durumda önümüzde iki seçeneğin
varlığından söz ettik. Evet, bu iki seçenekten biri aklımızı dikkate alır bunu inkâr
ederiz ki bu da bir çözümdür veyahut aklımızı değil de rivayetleri ve inancın
akıldan aşkın bir mevzu olduğunu kabul edip ''iman'' edeceğiz. Evet, bu her iki
seçenek de şüphesiz ki ''kendi içlerinde'' bir çözümdür.
islam dünyasında tam anlamıyla bir rasyonel
süreçten bahsetmek mümkün değildir, mutezile ekolünü kısa süren saltanatını
tabii ki dışarıda tutarsak... En azından Avrupai bir akılcılıktan söz etmemiz
zor görünüyor Müslüman âleminde. Çünkü Avrupa akılcılığı tamamen kilise
zorbalığına karşı isyan bayrağı çekmiş ve sonunda başarılı bir mücadelenin
sonucunda zafer ilan etmiş bir akılcılıktır. Ve Avrupa’daki akılcılık
hareketlerin sonucunda tamamen din(lere)e/Hristiyanlığa karşı bir ateist
hareket oluşumuna dönüşmüştür. Ve günümüz ateizmin en büyük kaynağı şüphesiz ki
kilisenin ve Hristiyanlığın bilime ve bilim adamına karşı takındığı vahşî
tutumudur. Burada belirtmekte fayda görüyorum; İslam âleminde hiçbir zaman en
azından Kur’an ve sünnetten mecmu olan İslam’ın bilime karşı olumsuz bir tavrın
aksine bilime ve meraka yönlendirme hatta emretme yolunu seçmiştir. Evet, İslam
ile diğer dinler arasından bariz farklardan birisi de bu olduğunu söyleyebiliriz.
Dolayısıyla değerlendirmelerimizde bunu dikkate almamız isabetli bir yol
olabileceğini düşünüyorum.
Dinler
tamamen akıldan azade midirler yoksa akılla içli dışlı mıdırlar?
Evet, burada şunu söyleyebiliriz; İslam’a göre
akıl kullanılmalı. Hatta İslam’a göre aklı olmayanın Allah'a karşı bir sorumluluk
taşımadığını belirtelim. Evet, bu bir realite olmasına rağmen o zaman İslam âleminde
akılcılarla nakilciler arasında neden bir mücadele var? Hatta bu mücadele bazen
çatışmaya dönüşebilmiştir. Mihne olayları dediğimiz vaka aslında akılcıların
yönetimi ele geçirip nakilcileri zorbalıkla yola getirme operasyonudur. ‘’yola
getirme’’ de doğal olarak nakilcilerin akılcı olmalarını sağlamak.
Aslında hiçbir din kendisinden bağımsız(kendisinin
çizdiği yol, sınırlar) bir aklın kullanımını kabul ettiğini söyleyemeyiz. Dinlerin
istediği ''akıl'', kendisinin çizdiği yolda kullanılan akıldır. Böyle olduğu sürece bir sorun teşkil etmez
aklın kullanımı. Yani dinin istediği yönde ve yolda olduğu sürece sorun teşkil
etmez. Ancak bu aklın kullanımı ne zaman kendisine yani dine eleştiri ve dini akla
aykırılığını iddia ederse, işte o zaman akıl ile din veya dinin geleneği ve
kültürü arasında bir çatışma halinden bahsedebiliriz.
'selam aleyküm tevafuk eseri yazınıza denk geldim ben de ilahiyat son sınıf öğrencisiyim bır araştırma yapıyordum aslında son zamanlarda aklıma takılan bir soru vardı gittikçe kalpsizleşiyoruz eğer öyleyse ben her şeye kalp ile bakmayı öğrenmişim diyip hayıflanıyordum aslında kalp ve akıl izdivacı olmalı'... (SEMRA)
YanıtlaSilevet hocam din sadece duygu değildir sadece akıl da değildir. her ikisinin birlikte kullanımı, bunun da sadece teoriden değil fiiliyata dökmenin gerekliliğine inanıyorum.
YanıtlaSil